Gülmek ruhun ilacıdır. İçinden gelmiyorsa bile bir aynaya bak ve birkaç dakika gül. Kendini harika hissetmekten alıkoyamayacaksın. Bugün çeşitli kaynaklardan derlediğimiz Nasrettin Hoca Fıkralarını sizlerle paylaşmak istiyoruz. Umarım bu komik ve düşündürücü fıkralar yüzünüzde bir tebessüm oluşturur.
1.İpe un sermişler
Komşusu Hoca’dan urganını ( yani kalın ipini ) istemiş.
Hoca içeriye girip çıkmış:
– İp boş değil,kadınlar üstüne un sermişler.
Komşusu:
– Bu nasıl iş efendi? Hiç ipe un serilir mi?
– Serilir demiş Hoca, vermeye gönlün olmayınca ipe un da serilir.
2.Birinin anası ağlayacak
Hoca’nın oğullarından biri yakın köylerin birinde çömlekçilik yapıyormuş. Bir gün Hoca yanına gidince:
– Baba, bütün paramı şu çömleklere yatırdım.Hava güneşli olur da zamanında hepsi kurursa zengin olacağım. Ama yağışlı olursa anam ağlayacak!
Hoca oradan ayrılıp başka bir köyde oturan büyük oğluna uğramış.Oğlu :
– Baba, varım yoğum şu tarlada, zamanında rahmet yağarsa zengin oldum gitti. Kuraklık olursa anam ağlayacak.
Hoca eve canı sıkkın dönmüş.Karısı :
– Hayrola efendi, yüzün neden asık demiş.
– Benimki bir şey değil demiş Hoca:
Asıl sen kendi halini düşün. Yağmur yağsa da yağmasa da bizim oğlanlardan birinin anası ağlayacak.
3.Ya üstünde ben olsaydım?
Bir gün Nasrettin Hoca eşeğini kaybetmiş. Allah’a şükrederek eşeği arıyormuş.Onu gören biri yapıyorsun diye sormuş.
Hoca:
-Eşeğimi arıyorum, demiş.
Adam:
-Peki neden Allaha şükredip duruyorsun?
Hoca:
-Ya üstünde ben olsaydım!
4.Ördek çorbası
Nasreddin Hoca erkenden yola koyulmuş. Akşam hava kararmadan gideceği köye varmak için acele ediyormuş. Öğle vaktine yaklaşırken, bir pınarın başında durup, hem namazını kılmak hem de kuru peksimetten ibaret olan azığını yemek istemiş.
Pınara yaklaşırken, yaban ördeklerinin suda oynaştıklarını görünce, “Şunlardan bir tanesini yakalayıp kızartıp yesem diye düşünmüş.” Sessizce ördeklere yaklaşmaya çalışırken, ördekler Hoca’yı fark edip uçmuş, kaçmışlar.
Hoca pınarın başına oturmuş, çantasından peksimetini çıkarmış, suya batıra batıra yemeye başlamış.Oradan geçen bir yolcu :
– Afiyet olsun Hocam, ne yiyorsun ?
Hoca, peksimetini suya batırırken :
– Ördek çorbası demiş.
5.Bulmanın keyfi
Nasreddin Hoca kasabanın pazarına gitmiş. Eşeğini bir yere bağlamış. Alış veriş yapmış. Döndüğünde eşeğini bağladığı yerde bulamamış. Hemen bir tellal tutmuş. Şöyle bağırtmağa başlamış :
– Eşeğimi kim bulup getirirse, Semeriyle, yularıyla ve üstündeki her şeyle beraber eşeğimi ona vereceğim.
– Hoca efendi eşeği bulana verecek olduktan sonra ne diye arıyorsun ?
– Kaybolan şeyi bulmanın keyfini bilmezsiniz siz!
-Eşeği bulup getirene mükâfat olarak o eşek yeter.
6.Kim Daha Büyük
Hoca’ya:
– Efendi demişler, “padişah mı büyük, yoksa çiftçi mi ?”
– Çiftçi büyük elbet demiş Hoca ve eklemiş; “Çünkü çiftçi buğday yetiştirip vermezse padişah acından ölür.”
7.Su dediğin böyle olur
Nasreddin Hoca bir yaz günü yolculuk ederken, öğle vaktine doğru bir hayli susar. İlerde bir göl görür. Şöyle kana kana su içmeyi düşünerek gölün kenarına gelir, avucunu doldurur, hızla bir kaç yudum yutar; amma midesi bulanır, tükürmeye çalışır. İlk defa karşılaştığı bir su olan Acıgöl’ün sodyum sülfatlı suyu midesini berbat etmiştir.
Hoca civarda aranırken küçük bir su kaynağına rastlar. Suyun tatlı su olduğunu anlayınca, önce ağzını iyice çalkalar, sonra da kana kana su içer, eşeğini de sular.
Şakır şakır dalgalanan Acıgöl’e şöyle bir bakar, su içtiği kaynaktan avucunu doldurarak gölün kenarına gelir:
– Cimri zenginin zekatsız malı gibi şişinip durma!… Su dediğin böyle olur diyerek avucundaki suyu şak diye gölün yüzüne savurur.
8.Ben küçük yangınlara karışmam
Kasabanın en zenginlerinden olan Murat ağa, kendisinin çok akıllı olduğu için servet sahibi olduğunu sanırmış.
Cumadan cumaya camiye gelirmiş. Caminin yakınında, etrafı sağlam taş duvarlarla çevrili, içinde çok çeşitli meyve ağaçları olan büyük bir bahçe içinde, üç katlı kocaman bir evi varmış.
Süslü ve pahalı elbiseler giyer, gururla dolaşırmış.
Nasreddin Hoca’nın cuma vaaz ve hutbelerini dinledikten sonra, vaaz işine gelmiyorsa;
-Hoca, sen dünya işlerine karışma, din işi ayrı, dünya işi ayrı der bilgiçlik taslarmış.
Bir gün Murat ağa’nın evinde yangın çıkmış. O sırada cemaat öğlen namazından çıkmaktaymış. Murat ağa camiye doğru koşup, Nasreddin Hoca’ya ve cemaate hitaben:
– Aman Hocam yetişin! Evimden alevler çıkıyor. Şu yangını söndürelim.
Hoca sakin ve aldırışsız bir sesle:
– Bak komşu, kırk yılda bir de olsa bugün senin sözünü dinleyelim. O yangın bizim asla karışmamamızı istediğin bir dünya işidir. Hem meraklanma. Ev birkaç saat içinde kül olur ve yangın da söner. Ahirette, ateşten bir evde sonsuz yaşamaktan korkmayan, senin gibi cesur, yiğit, zengin, akıllı bir adamın böyle ufak bir yangın için telâşı da ne demek olur!
9.İkinizin arasında gidiyorum
Nasreddin Hoca bir kadı ile bir tüccara yoldaş olmuş. Ortada Hoca, sağında kadı efendi, solunda tüccar efendi, hem konuşuyorlar hem de yürüyorlarmış. Hoca efendi yeri geldikçe yol arkadaşlarının yaşamları ve ibadetlerindeki gevşeklikleri konusunda söz dokundururmuş.
Makamına güvenip , kendini çok büyük bir adam sanan Kadı efendi , Hoca’ya:
– Sana da lâf yetişmez ki.İstersen öyle kurnaz kesilirsin ki , en yaman muzırları bile geride bırakırsın. İstersen yaban öküzünden daha şaşkın görünürsün.
– Yok canım, abartıyorsun, bak ben haddimi nasıl biliyorum, muzırla yaban öküzünün arasında gidiyorum.
10.Söylediğine, söyleyeceğine…
Köylünün biri, diğerinin kuzusunu çalmış, kesip yemiş. O da onun keçisini aşırmış, kesip yemiş.
Nasreddin Hoca olayı incelediğinde kimin ne yaptığını fark etmiş.
Olayın kahramanları bir gün çayhanede oturuyorlarken, keçinin sahibi keçisini övmeye başlamış:
-İki arşın tüyü vardı, gerdanı üç karıştı, başı şöyleydi, gözleri böyleydi…
Keçiyi kesip yiyen bu abartmalar karşısında çok sıkılmış. Amma ne yapsın, adam susmak zorunda.
Nasreddin Hoca, keçiyi çalıp kesen adama dönmüş :
– Yahu, bu adam ne kadar atıp tutuyor. Şimdi git evine. Şu uyuz keçinin postunu getir de, bu adam söylediğine, söyleyeceğine pişman olsun.
إرسال تعليق