İyi bir yaşam mücadele dolu bir yaşamdır. Çünkü mücadele sizi daha güçlü kılar ve güç de özgürlüğün kaynağıdır. Yaşam mücadelesi en büyük nimetlerimizden biridir. Bizi sabırlı ve duyarlı kılar. Bize dünyanın acılarla dolu olmasına rağmen aynı zamanda bunların üstesinden gelmeyle de dolu olduğunu öğretir.
Bu mücadelenin önemli bir parçası da çocuklarımızı yetiştirmek ve onları hayata hazırlamaktır. Hepimiz çocuklarımızın sorumlu yetişkinler olmasını isteriz, ancak bazen -yanlışlıkla- küçük çocuklara tam tersini öğretecek şekilde ebeveynlik yaparız.
Şu senaryoyu düşünün: Üç yaşında bir çocuk mutfağa geliyor ve "Yardım etmek istiyorum" diyor. Masaya yemek hazırlamak için acele eden anne “Hayır, git oyna” diyor. Birkaç yıl ileri saralım. Anne şu anda 10 yaşında olan çocuğun havuçları doğramasına yardım etmesini istiyor ve o da şöyle diyor: "Hayır, oynamakla meşgulüm."
Çocuğunuzun sorumluluk almayı ve karar vermeyi öğrenmesine yardımcı olmak önemli bir iştir. Çocuğunuzun ne zaman ve hangi alanlarda karar vermeye başlamasına izin vereceğinizi düşünmeniz gerekecektir.
Kişisel dönüşüm ve büyüme son derece ödüllendirici olabilir, ancak yalnızca değişim süreci dürüstlüğe ve gerçeğe dayandığında.
Bugün sizlerle ailede çocukların sorumluluk alması, mücadele etmesi ve dürüstlükle çalışması üzerine bir hikaye paylaşmak istiyorum: Alın Teri
Hayat, ne aşk davasıdır, ne de ekmek kavgasıdır. Hayat, insan kalabilme mücadelesidir. Şerefinle, namusunla, onurunla. Che Guevara
Alın Teri
Bir baba, yetişkinliğe doğru ilk adımını atan oğlunu yanına çağırır ve “Evladım artık sen de bir yetişkin oldun. Hazırcılık buraya kadardı. Artık sen de, rızk nasıl kazanır, nasıl harcanır öğrenmelisin. Bu günden tezi yok, sen de artık çalışacak, evimizin rızkını temin etmek için destek olacaksın.” der…
Delikanlı, babasının bu teklifinden çok da hoşlanmaz. Annesinin yanına gider. Annesinden her gün için bir altın vermesini rica eder. Annesi, oğluna bu isteğinin nedenini sorsa da, delikanlı, bunun nedenini söylemez. Anne oğlunun bu ısrarlı isteğini yerine getirir. Ve artık her gün akşam olduğunda, delikanlı annesinin yanın gelir ve annesinden bir altın alır.
Bir hafta sonra babası delikanlıyı çağırır ve “Bir hafta geçti, iş bulup çalıştın mı?” diye hesap sorar. Çocuk hiç tereddüt etmeden, “Evet baba, hem de öyle bir iş buldum ki, haftada yedi altın veriyorlar” der…
Baba memnun olur bu cevaba. Oğlundan bir haftada kazandığı altınları vermesini ister. Delikanlı, yedi altını babasına uzatır. Baba, altınları alır ve bir kuyunun yanına gider. Çocuk babasını meraklı gözlerle seyrederken, baba altınlardan birini alır ve kuyunun içine bırakır…. sonra diğer altını… ve sonra diğerini… Çocuğun şaşkın bakışları altında baba yedi altını tek tek kuyuya atar… Delikanlı bunun nedenini sorsa da, babası “Bir gün gelir öğrenirsin” diyerek, nedenini söylemez…
Ertesi hafta delikanlı yine yedi altın getirmiştir. Baba bu yedi altını da alır ve tek tek kuyuya atar. Delikanlı, yine şaşkındır ama vardır elbet bir sebebi diyerek ses çıkarmaz.
Sonraki hafta yine aynı… bir sonraki hafta yine aynı…
Daha sonraki hafta, çocuk annesinin yanına gider ve alışık olduğu gibi yine yedi altın ister… Annenin artık kıyıda köşede biriktirdiği altınlar bitmiştir ve oğlunun isteğini karşılayamaz. Çocuk telaşa kapılır. Haftalardır babasına söylediği yalan ortaya çıkmasın diye, çaresizce ve hemencecik iş aramaya koyulur. Bulduğu işler hiç de öyle yüksek ücretli değildir. En iyi işveren, haftada sadece bir altın verebileceğini söyler. Delikanlı, çaresiz kabul eder.
Hafta tamamlandığında delikanlı kazandığı bir altını eve götürür. Babasına, “Babacığım artık haftada yedi altın değil, sadece bir altın kazanıyorum” der.
Baba, “Olsun oğlum, Allah’a şükür” der ve yine kuyunun başına gitmek için ayağa kalktığı sırada, çocuk irkilir ve “Baba, yoksa yine mi kuyunun başına gideceğiz!” diyerek şok geçirir…
Baba, gayet sakince, ”Evet oğlum, neden heyecanlandın birdenbire?” diye sorar. Delikanlının şaşkın ve perişan bir halde, “Ama baba, sen, bir altın nasıl zor kazanılıyor biliyor musun? Ben bir hafta boyunca sabah akşam işe gittim, güç bela bir altın kazanabildim, senin bunu bir çırpıda dipsiz bir kuyuya atman doğru mu?” dediğinde, babası acı acı tebessüm eder…
“Evet oğlum doğru değil… Şimdi anlıyorum ki, babana karşı gelmek pahasına, sahip çıktığın bu tek altının gerçek sahibi sensin. Acısını ve ızdırabını çekmeden, emek vermeden sahip olduğun diğer altınlar ise sana ait değildi, bu belliydi… Eğer onlar da sana ait olsaydı, şu tek bir altını koruduğun gibi, her hafta kuyuya atılan yedi altını da korur ve sahip çıkardın…
Unutma ki insan, acısını ve ızdırabını çekerek kazandığı şeylere sahip çıkar” der.
Kolay Kazanılan Kolay Kaybedilir
İstediğiniz şey için çok çalışın çünkü o size savaşmadan gelmeyecek. Güçlü ve cesur olmalısınız ve aklınıza koyduğunuz her şeyi yapabileceğinizi bilmelisiniz. Birisi sizi küçümser veya eleştirirse, kendinize inanmaya devam edin ve bunu olumlu bir şeye dönüştürün.
İlk maaşımı aldığım günü hatırlıyorum. Para elime geçtiğinde çok mutlu olmuş ve kendimle gurur duymuştum. Çünkü bu benim çok çalışmamın ve enerjimin sonucuydu. Kendimi bağımsız hissetmemi sağlamıştı.
İyi ya da kötü, geleceğimiz büyük ölçüde hayallerimiz ve onları gerçekleştirme arzumuz tarafından belirlenecek.
Yapılacak doğru şeyin bu olduğuna inanıyorsanız, devam edin. Kimse bakmıyorken bile doğru olanı yapın. Dürüst olun. Dünyayı bulduğunuzdan biraz daha iyi ve daha sağlıklı bırakarak, gerçek bir fark yaratan insanlardan biri olun.
Çalışmadan emek harcamadan gelinen nokta başarı sayılmaz. Kolay kazanılan, kolay kaybedilir. Her işte alın teri ve emek şarttır.
Hayatı alın teri ile kazanmak: Hak ederek, emek vererek, çalışarak kazanmak.
Hayatını alın teri ile kazananlardan olun.
Yorum Gönder